İlk Müslüman Hekimler
Tıp, Hz. Peygamber (s.a.v) döneminde de ilgi duyulan bir sahadır. Zira hasta ve hastalıklar, insanın yaratılmasıyla var olmuşlardır.
Tıp, Hz. Peygamber (s.a.v) döneminde de ilgi duyulan bir sahadır. Zira hasta ve hastalıklar, insanın yaratılmasıyla var olmuşlardır. Ancak İslâm Peygamberi’nin yaşadığı zaman ve mekân bu tür hayatî bir alan için yeterli imkâna sahip değildir. O devirde bile, Müslümanların yabancı (gayr-ı müslim) kaynaklı tıp bilgisine yönelik büyük bir merakı söz konusuydu.
4 Kaynaklar, ilk Müslüman hekimin Hz. Peygamber’in ashabından ve aynı zamanda teyzesinin kocası olan Hâris b. Kelede (Kaladân) olduğu konusunda aynı düşünceleri aktarmaktadırlar. Bu sahabî, bir rivayete göre, Hz. Peygamber’in teşvikiyle tıp sanatını öğrenmek ve araştırmak için Cündişapur’a (İran) gitmiştir. Hatta o, Sâsânî kralı Enûşirvan ile sağlık hakkında sohbet etmiştir.
Sonradan Medine’ye dönen Kelede’nin, kendisi gibi oğlu Nadr’in de bir hekim olduğu bildirilmektedir. İslâm’ın dış kaynaklı tıp ile erken bir dönemde tanışmasına karşın, Arap Müslümanların bu sanata ilgileri ileri düzeyde gerçekleşmedi.
Bundan dolayı İslâm coğrafyasındaki ilk hekimlerin çoğunluğu Hıristiyan, Yahudi veya İranlı bir kökene sahiptiler. Ancak Arapça’nın bilim dili oluşu ve özellikle de bir tıp dili haline gelmesiyle, tıbbî irfanın Arap Müslüman kültür havzasında işlerlik kazanması gerçekleşti.5 Cündişapur ve İskenderiye gibi iki tıp merkezinin İslâm coğrafyasına katılmasıyla birlikte, buradaki usta ve donanımlı hekimler Müslüman toplumun ve bilginlerin hizmetine hazır durumdaydılar.
Ancak Emevi Halifesi I. Mervan döneminde Basralı Yahudi hekim Mâserceveyh’in Ahron’un Pendicts’ini çevirmesine kadar başka Arapça tıp kitabı tercümesi mevcut değildi.