Osmanlı da Şifahaneler
Hastahane olan daruşşifalar, bir vakıf müessesesi olarak, İslâm dünyasında, halkın sağlığı ile ilgilenen ve bunun yanında hoca-talebe ilişkisi içinde tıp eğitimi veren müesseselerdir
Genel anlamda hastahane olan daruşşifalar, bir vakıf müessesesi olarak, İslâm dünyasında, halkın sağlığı ile ilgilenen ve bunun yanında hoca-talebe ilişkisi içinde tıp eğitimi veren müesseselerdir 4. Osmanlılar, tıbbî müesseselere daruşşifa, akıl hastalarının tedavi edildikleri yerlere ise bimarhane adını vermişlerdir.
Osmanlılar, Selçuklu kültürünün tesiriyle, Bursa'dan başlıyarak devletin birçok bölgesinde daruşşifalar tesis etmişlerdir. Hastalıkların tedavisi maksadıyla inşa olunan daruşşifalarda İslâm geleneğinin devamı olarak, usta-çırak ilişkisi içerisinde tıp eğitimi de verilmiştir.
Yukarıda belirtildiği gibi, Osmanlılarda bütün hastahanelerin idaresi, sarayın ve devletin sağlık işlerine bakan hekimbaşı tarafından yürütülür; resmî tabiblerin isimlerini ve durumlarını belirten bir defter tutan hekimbaşılar herhangi bir yerde bir tabib ihtiyacı olursa, kıdemli ve ehil olanı arz yoluyla tayin ederlerdi.
Osmanlı devletinden önce Anadolu'da inşa edilen ve ayakta kalabilen hastahaneler Osmanlılar tarafından vakfiyeleriyle birlikte amacına uygun olarak kullanılmış ve korunmuşlardır. Selçuklular ile Beylikler döneminde birçok yerleşim alanında Dârüşşifa, Dârulâfiye, Dârussıhha veya Bîmaristan adıyla hastahaneler yapılmış; özellikle Kayseri'de Gevher Nesibe Daruşşifası (H. 602/M. 1205-1206) ile Sivas'ta I. İzzettin Keykâvus Daruşşifası'nın (H. 614/M. 1217-18) yanında Şifâhânelerle bağlantılı olarak birer tıp medresesi inşa edilmiş ve bu durum bir çok önemli hekimin yetişmesini sağlamıştır 5.
Osmanlı Devleti'nde ilk daruşşifa 15 Ramazan 802/12 Mayıs 1400 yılında Yıldırım Bayezid tarafından Bursa'da inşa edilmiş; ikinci daruşşifa Fatih Sultan Mehmed tarafından (H. 875/M. 1470) İstanbul'da kurulmuştur. 1824 yılına kadar faal olan Fatih Daruşşifası'nda akıl hastalarının tedavisinde musikî yönteminin tatbik olunduğu bilinmektedir.
Sultan II. Bâyezid tarafından Edirne'de H. 895/M. 1488'de yapılan ve XX. yüzyıla kadar faal olan mimarî âbide mahiyetindeki Bayezid daruşşifası, göz hastalıkları ve musikîyle akıl hastalıkları tedavisinde önemli bir yer tutmaktaydı. Ayrıca Daruşşifa'nın avlusuna bir geçitle bağlı bulunan Medrese-i Etibbâ'da, müstakil tıp eğitiminin verildiği bilinmektedir 6.
Kanunî Sultan Süleyman'ın validesi, Yavuz Sultan Selim'in eşi Ayşe Hafsa Sultan tarafından Manisa'da inşa edilen (1522) bimaristan, küçük bir hastahane olmasına rağmen XIX. asır sonuna kadar akıl hastalarının mûsikîyle tedavisinde önemli bir yer işğal etmiştir.
Süleymaniye Külliyesinin batı köşesinde yer alan ve 1550 yılında Kanuni Sultan Süleyman tarafından inşa edilen Süleymaniye Daruşşifası, Osmanlı devletinde, tertip sırası olan bütün hastahanelerin en yüksek mevkiindeydi. Aşağıda ele alınacak olan Süleymaniye Tıp medresesinde okuyan talebeler uygulamalı derslerini ve stajlarının burada yapmaktaydılar.
Kanunî Sultan Süleyman'ın eşi Haseki Hürrem Sultan tarafından, İstanbul'da 1550 yılında, tam teşekküllü bir hastahane olarak inşa edilmiş olan Haseki Daruşşifası, bugün bile Haseki Hastahanesi adıyla faaliyetlerine devam etmektedir.
Sultan III. Murad'ın validesi, Sultan II. Selim'in eşi Nûr Bânu Sultan (ö. 1583) tarafından, 991/1583'te, Üsküdar'da, her türlü hastanın tedavi edildiği bir hastahane olarak Mimar Sinan'a inşa ettirilen Valide-i Atîk Daruşşifası ile 1617 yılnda inşa edilen Sultan Ahmed Daruşşifası, Osmanlı Devleti'nde tesis edilen diğer önemli daruşşifalardır 7.